Ceza muhakemesi hukukunda kural olarak hakkında ceza davası açılmayan bir kişi veya vakıa ile ilgili yargılama yapılmaz. İddia makamı olan savcılığın yaptığı soruşturma sonucunda suç teşkil eden “fiili” ve suçu işleyen “faili” tespit ederek ceza davası açması gerekir. Hakim, önüne getirilmeyen bir uyuşmazlık ile ilgili karar verme yetkisine sahip değildir. Örneğin, A şahsının hileli davaranışlara B’yi kandırarak arabasını aldığı ve dolandırıcılık suçu işlediği iddianamede anlatılmasına rağmen, mahkemede yapılan yargılamada A’nın B’ye ait arabaya zarar verdiği, ayrıca mala zarar verme suçu işlediği ortaya çıksa bile, hakim yargılama sırasında ortaya çıkan bu vakıa ile ilgili karar veremez. Çünkü, ortaya çıkan bu yeni vakıa ile ilgili savcılık makamının yaptığı bir soruşturma ve hazırladığı bir iddianame yoktur. Hakim, savcılık makamı tarafından usulüne uygun açılmış bir dava olmadan uyuşmazlığa el atamaz. Bu durumu ifade etmek üzere, ceza muhakemesi hukukunda “davasız yargılama olmaz ilkesi” veya “yargılamanın sınırlılığı ilkesi” kavramları kullanılmaktadır.
Davasız yargılama olmaz ilkesi, CMK md. 225/1’de açıklıkla düzenlenmiştir. Buna göre, mahkeme ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında karar verebilir. Yani, savcılık hangi fail ve fiili hakkında dava açmış ise, mahkeme de ancak o fail ve fiili hakkında muhakeme yaparak hüküm verebilir. Sanığın savunmasını yapan avukat, sanık haklarının ihlal edilmemesi için davasız yargılama olmaz ilkesinin tüm yargılama boyunca gözetilmesine özen göstermelidir.
Hemen belirtmek gerekir ki, mahkeme açılan ceza davasının yargılaması neticesinde karar verirken savcılığın ileri sürdüğü suç vasfı ile bağlı değildir. Nitekim, CMK md. 226, suç vasfının değişmesi halinde sanığa ek savunma verilerek ceza davasının sonuçlandırılabileceği hükmünü amirdir. Yani, fiil aynı kalıp da uygulanacak kanun maddesi değiştiğinde hakim, ceza davası açılmasına gerek olmadan sanığın ek savunmasını duruşmada alıp dosyayı karara bağlayabilir. Örneğin, kendisine teslim edilen eşyayı sahibine geri vermeyerek mal edinen sanık hakkında güveni kötüye kullanma suçu nedeniyle açılan ceza davasının yargılması sırasında, suçun güveni kötüye kullanma suçu değil de hırsızlık suçu olduğu anlaşıldığında, yeniden başka bir ceza davası açılmasına gerek yoktur. Hakim, CMK md. 226 gereği sanığa ek savunma hakkı vererek sanık hakkında yeni bir ceza davası açılmasına gerek olmadan karar verebilir. Bu uygulama, davasız yargılama olmaz-yargılamanın sınırlılığı ilkesine aykırı değildir. Çünkü, mahkemenin yapacağı yargılamanın sınırları fiil ve fail hakkındadır, suç vasfının değişmesi halinde ayrıca ceza davası açılmasına gerek yoktur.
Davasız yargılama olmaz-yargılamanın sınırlılığı ilkesini açıklayan bir VİDEO aşağıdadır.